
%25’İN ETKİSİ GERÇEKTE 4’TE1 MİDİR?
Bu aralar sohbete başlarken hoşbeşi bir kenara bırakıp direkt konuya girmek adet oldu; zira takip etmemiz ve doğru yorumlamaya çalışmamız gereken bir çok konu başlığı var.
Yaratabileceği olası etkiler, baktığımız perspektife göre değişkenlik gösteriyor ve her geçen gün denklemdeki bilinmez sayısı artıyor.
Trump, 1 Mart 2025 tarhinde yürürlüğe girecek olan yeni bombasını geçen günlerde patlattı.
Tüm ülkelere eşit uygulanacak şekilde çelik ve alüminyum ürünlerine %25 vergi getirdi.
Hikaye şöyle başladı: Kendinin ilk döneminde ‘Sanction 232’ adıyla çıkan çelik ve alüminyum ürünlere getirilen 25%’lik vergi kısa bir zaman içinde Kanada, Meksika, Güney Kore, Vietnam ve Avrupa Birliği’ndeki ülkeleri yani ABD için kritik öneme sahip olanların muaf tututulması ile sonuçlanıp günümüze kadar aynı şekilde ulaşmıştı.
Tabi ki Türkiye %25 vergiden nasibini alan; yani verginin uygulanmaya devam ettiği ülkeler arasında kaldı. Ta ki yeni açıklamaya kadar.
Trump, seçim kampanyası boyunca birçok farklı sektör için korumacılık önlemlerini artıracağının sinyalini sık sık verdi. Açıklamanın ne zaman yapılacağı ve kapsamının ne olacağı gibi birçok belirsizlik piyasaları olumsuz etkiliyordu.
Şimdilerde, piyasa dengesini yeniden bulmaya çalışacak; fakat bu sefer piyasaların işi biraz daha zor.
Öncelikle konuya Avrupa’nın gözünden bakalım isterseniz. Gözünüzde canlanması için hemen rakamları paylaşıyorum:
2024 yılında Avrupa’dan Amerika’ya yaklaşık 3.6 milyon ton çelik ihraç edilmiş ve bunun çok büyük bir çoğunluğu yassı çelik dediğimiz katma değeri yüksek ürünler. Ben tondan anlamam kaç para yapar bu derseniz yaklaşık 7 milyar USD.
Hepimizin malumu Avrupa’da işler bir süredir pek iyi gitmiyor. Bununla birlikte geleceğe yönelik pozitif göstergeler de yok. Üstüne bir de yıllık 7 milyar dolarlık kazanç sağladığı pazara Türkiye gibi dolara aç, rekabetçi ve agresif bir oyuncu girdi.
Herhangi bir ticari faaliyeti yorumlamaya çalışırken olaya Çin’in gözünden bakmamak hataların en büyüğü olur. Zira dünyada tüketilen tüm çelik ürünlerinin yarısı Çin’de üretiliyor. Her ne kadar birçok ülkede ticari bariyerler olsa da onlar bir yolunu bulup satıyorlar. Zaten mecburlar, o kadar çeliği ne yapacaklar?
Bu durum özelinde buldukları yol Amerika’ya malı Vietnam, Tayvan, Kanada ve Meksika gibi ülkeler üzerinden satmaktı. O yollar da kapandı. Kapanmadı ise de zora girdi diyelim biz ona. Yeni yolları ne olacak belirsiz.
1- Kapasite kısabilirler
2-Fiyatları düşürebilirler (kar marjları o kadar düştü ki pek yerleri yok gibi)
Şimdi gelelim güzel ülkemiz tarafından konuyu yorumlamaya. Çelik üreticileri şu an ellerini ovuşturuyor desem hiç abartmış olmam. Haksız rekabetin kalktığı ve tüm ülkelere eşit vergi olduğu bir ortamda Türkiye, Avrupa’nın 7 milyar dolarlık payının en az yarısına talip olur. Bence daha fazlası da hadi neyse.
Her bir taraf için tek tek bakınca senaryolar mantıklı duruyor. Hadi diyelim Türkiye Amerika’ya olan ticaretini artırmayı başardı. Avrupa da yakında bitmesi beklenen Ukrayna-Rusya savaşı sonrası Ukrayna’nın tekrar inşaasında kullanılacak çeliği sattı. Çin de Körfez ülkelerini bolca besledi. Diğer ülkeler armut mu toplayacak? Sonuçta yıllık üretilen ürünün miktarı belli. Bu miktar bir yerlere, bir şekilde öyle ya da böyle satılacak ama kim, nereye, nasıl satacak?
Dengeye gelmesi için zaman lazım. Türkiye avantalı durumda ve bunu çok güzel değerlendirmeli.
Hayırlı işler, bol satışlar