
İYİLER BİRLEŞİRSE, KÖTÜLER YENİLİR Mİ?
Hayat aslında bir alışveriş; aldığın kadar ver ki hayata karşı borçlu kalma. İnsana, hayvana ve doğaya karşı her iyimser ya da kötümser dokunuş, bakış ve davranış, aslında hayatımızın biçimlenmesine bir ayna tutar. Çünkü bir döngü içindeyiz; ne düşünürsen, ne yaparsan, ne söylersen sana geri döner. Hani derler ya, “Ne ekersen, onu biçersin,” işte bu, tam anlamıyla doğru. Her nefesin bir değeri ve bir anlamı var. Eğer farkındalık içindeysen, ne mutlu sana!
Bir başka deyişle, “Nefesini boşuna tüketme.” Çünkü nefes, farkında olmadan yaşadığımız şeylerin değerini ve bize kattığı anlamı ifade eder. Ancak çoğu zaman nefesimize, yani kendimize odaklanmak yerine, dışımızdakilere yöneliyoruz. Yaşadığımız her şeyi geçiştirmek adına kendimize mazeretler bulmak daha kolay geliyor. “Nefesini tüketme” deyişi de aslında bir başkasını ikna etmeye çalışmak yerine örnek olmayı, isteyenin feyz alacağını ve nefesinin sana lazım olduğunu anlatır.
Duygularımızın anlamını keşfetmek için onları kalbin süzgecinden geçirerek, başkalarını suçlamadan ve analiz etmeden kendimize dönüp en karanlık yanlarımıza derinlemesine bir dalış yapsak, hakikati görebiliriz. Farkındalık dediğimiz şey tam da bu olmalı. Her şey seninle başlıyorsa, içsel gücümüz kadar güçlü olduğumuz anlamına gelir. Bu cümleler belki klişe gibi görünebilir; pek çok kişisel gelişim kitabında benzer ifadeler bulabilirsiniz.
Peki, güç nedir? Herkes neden güçlü olmak ister? Bana göre güç, sanılanın aksine çok naif bir duyguya dayanır: Güç, sebepsiz, sorgusuz, ayırt etmeden saf ve masum bir şekilde sevebilmektir. Sevmeyi başarabilmektir. Zor olduğu için de çok değerlidir. Benim mottom budur; deneyimlerimden çıkardığım sonuç da budur. Eğer mutlu olmak insanın en büyük başarısıysa, mutlu olabilmek için de sevmeyi deneyimlemek gerekir. Bir katili televizyon ekranında görüp ona nefret duyguları beslemek yerine, “O da bir zamanlar masum bir bebekti” diyebilecek kadar geniş bir bakış açısına sahip olmak kolay değildir.
Negatif ve kötü duygulara fren koyabilmek elbette zordur. Çünkü insanın doğasında, tıpkı doğada olduğu gibi, iyilik ve kötülük bir arada bulunur. Ancak kötü duyguları bastırıp iyiliği ortaya çıkarmak, ancak sevmekle mümkündür. Her nefeste vücudunun uyum içinde nasıl çalıştığını, bu mucizevi yaratılışı hissetmek ve önce kendini sevmek, içsel gücümüzle kötülüğü yenmenin ilk adımıdır.
Dünyada iyilik ve kötülük arasındaki mücadele yüzyıllardır devam ediyor. Bugün geldiğimiz noktada kötülüğün hâkimiyeti altında gibiyiz. Savaşlar, iklim krizi, çoğunluğun açlık ve fakirliği, göç sorunu, kadın cinayetleri, ensest ilişkiler, çocuk tacizleri ve çocuk gelinler gibi sorunlar, adaletsiz bir dünyanın göstergeleri.
Kötülükle mücadelede en büyük silah sevgidir; çünkü sevgi, nadir bulunduğu için çok kıymetlidir. Dünya, zengin ile fakirin karşı karşıya geldiği bir hale dönüştüğünde biraz duyguya, biraz sevgiye, biraz şefkate ihtiyaç duyacağız. Teknoloji geliştikçe, tüketim çılgınlığıyla materyalist bir dünya inşa ediliyor. Para, zenginin gücü hâline gelirken, her sabah duygusuz ve sevgisiz bir dünyaya gözümüzü açıyoruz. Kötülük ise böyle ortamlarda çığ gibi büyüyüp yayılıyor.
Bu yüzden, içsel gücümüzü kaybetmeden nefes çalışmaları yapmalıyız. Ancak bunu sadece hücrelerimize oksijen sağlamak için değil; düşünmek, kalbimizle zihnimizi uyumlu hale getirmek, adaletli olmak ve en kötüsünü bile sevebilmeyi başarmak için yapmalıyız. Çünkü kötülük, yalnızca sevginin gücünden ve kolektif iyilikten korkar. İyiliğin nimetlerini yaşamak, aslında sonsuzluğu yaşamak demektir. Tekâmül etmek; ruhumuzu besleyerek hem kendimizle hem de toplumla uzlaşmak anlamına gelir.
Yaratılan her şeyi sevmek, insanın kendi benliğiyle dünya arasında derin bir bağ kurmasına da yardımcı olur. Bu bağ, kişiyi bireysel arzularının ötesine taşıyarak, daha büyük bir amaca hizmet etme ve dünyaya fayda sağlama isteğini doğurur. Böylece sevmek ve iyilik yapmak bir döngüye dönüşür: Sevgi, iyiliği besler; iyilik ise sevgiyi büyütür.
Eğer yazdıklarım size romantik bir görüş gibi geldiyse, demek ki durum gerçekten vahim. Bu, körleşmeyi seçtiğimiz anlamına gelir.
Bir zamanlar Borsa Tophane’de, Rıhtım Caddesi’nde bulunuyordu. İşlem defterleri ve sonuç bültenleri oldukça geç çıktığı için, her borsa çıkışımda şirket hisseleri ve fiyatları hakkında soru sormak için toplanmış insanlarla karşılaşırdım. Sorulara cevap verdikçe, cadde üzerinde trafik tıkanacak kadar büyük bir kalabalık oluşurdu. Bazıları ise, “Bu kadın ne anlatıyor?” diye merak ederek yaklaşırdı. Kısa bir süre sonra bakışlar anlattıklarıma yönelir ve saygı ön plana çıkardı.
Çalıştığım şirket borsaya yakındı. Sabahları yolumu bekleyen insanlarla karşılaşırdım. Geç kalmamak için onlarla birlikte koşarken anlatırdım. Bu insanlar genellikle halktan kişilerdi. Onlar, karşılık beklemeden kendilerine değer verildiğini ve saygı duyulduğunu hissetmişti. O dönem bu durum sektörde “romantik bir bakış açısı” olarak nitelendiriliyordu. Çalışma arkadaşlarım, “Bizim genel müdürümüz, öğle tatilinde neden bu kalabalıkla konuşuyor?” diye düşünebilirdi belki. Ama o kalabalıkta sevgi, saygı ve birlik vardı. Kendimi korumaya ihtiyaç duymuyordum; onlar beni aileden biri gibi görüyordu.
İşte, sınıfsal farklılıkları ve her türlü ayrımı ortadan kaldırıp BİR olmak için önce sevmek gerek. Eğer iyilikte birleşip BİR olamazsak, dünyayı kötülere teslim ederiz. Seçim sizin.