15°C İstanbul
April 19, 2025
ULUSAL KANALLARIN BU MİLLETE NE GAREZİ VAR?
Yaşam

ULUSAL KANALLARIN BU MİLLETE NE GAREZİ VAR?

Ara 4, 2024

Tüm 1980 doğanlar gibi, hem seksenlerde hem de doksanlarda çocuk olma şansına sahip olanlardanım. Eğer travmatik durumlar yaşanmadıysa, düz ve normal bir çocukluk geçiren herkes, seksenler ve doksanların şahane yıllar olduğunda hemfikir olacaktır. Seksenler, Türkiye için bir geçiş dönemiydi. Haliyle, birden dış dünyaya açılan bir ülkenin o dönemde doğan çocukları olarak, bugün baktığımızda, aslında bizi bugüne sürükleyecek olan adımların stratejik şekilde atıldığını görebiliyoruz. Ancak o günlerde, birden bollukla ve yabancı markalarla, renkli televizyonla karşılaştığımız için kendimizi berekete doğmuş gibi hissetmiş olabiliriz. O dönemleri özel kılan bir sürü sebep var elbette ama bugünün yazısının konusu bu değil.

Aile ilişkileri, komşuluk bağları, mahalle hayatı, sokaktaki insanların naifliği ve nezaketi; görsel olarak herkesin bugünkünden daha hoş, çabasız ve doğal olduğu; sınıf farkının hissedilmez ya da çok daha az olduğu; belki daha az imkana sahip ama ülke ortalamasının kesinlikle daha mutlu olduğu bir dönem… Bunlar başka bir yazının konusu olabilir. Ancak mutluluk kısmı hariç, çünkü mutluluk bu yazının konusu! Çünkü birilerinin mutluluğumuzda gözü var! Ve ulusal kanallar, el birliğiyle, ellerinden gelen tüm çabayla, bu gözü olanların amacına ulaşmasına çalışıyor gibi görünüyor.

Toplumumuzda televizyonun yerini anlatmaya gerek yok. Eskiden evlerde bulunan tüplü televizyon, ailenin karşısında toplandığı, meyvesini soyup yediği, birlikte güldüğü; ertesi gün komşularla ya da iş arkadaşlarıyla bir gece önceki programın sohbetini yaptığı; hanedeki bir bireyden farksız bir araçtı. TRT ile can bulan bu televizyon, bugün sınırsız kanala sahip. TRT’nin kendi sitesinden alıntı yapacak olursak:
“Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, devlet adına radyo ve televizyon yayınlarını gerçekleştirmek amacıyla 1 Mayıs 1964’te, özel yasayla özerk tüzel bir kişiliğe sahip olarak kurulur. 1972’deki anayasa değişiklikleriyle ise ‘tarafsız’ bir kamu iktisadi kuruluşu olarak tanımlanır. […] 31 Ocak 1968’de Ankara Televizyonu tarafından Mithatpaşa Stüdyosu’nda başlayan deneme yayınları 1970’te İzmir, 1971’de İstanbul Televizyonu ile devam eder. 1981 yılbaşı gecesinden itibaren renkli yayına geçilir. 1989’da TRT-3 yayın hayatına başlamıştır.”

Sonra Cem Uzan’ın kurduğu İnterStar ile özel kanallar devri başladı.

O zamanlar televizyon; bilgi vermek, eğitmek ve eğlendirmek üzerineydi. “Bir Alışveriş Bir Fiş” sloganıyla Ayşegül-Ali Atik çiftinin oynadığı kamu spotu, büyük usta Engin Gunaydin’in hayat verdigi cocuk oyuncu Mesut Çakarlı’nın da rol aldığı “Doğru Ahmet ve Bay Yanlış” gibi kurallarin bize tatlılıkla aktarıldığı “Yine yanlış yaptınız Bay Yanlış” cümlesinin hepimizin ağzına pelesenk olduğu öğretici içerikler, el işi, resim ve İngilizce dersleri ile toplumun gelişmesi amaçlanıyordu. Ama her şeyden önce eğlence esastı. Haber programları bile “Plastip Show” gibi yaratıcı ve siyasi liderlerin ti’ye alındığı, ağır gündemi hafiflik ve gülümse ile sunan, kimsenin gocunup, kükreyip, komplekse kapılmadığı formatlarla sunuluyordu. Siyasilerin, katılma cesareti gösterip, birbirleriyle yüzyüze gelebilip, saygı çerçevesınde fikirlerini masaya koyduğu , bazen espiriler yaparak , birbirlerinin ve sunucunun beklenmedik sorularına maruz kalmaktan çekinmediği ve güler yüzle “birlikte” konuşabilmeyi becerdikleri siyaset programlari vardı. Kanallar adeta biz eğlenelim, gülelim, mutlu olalım diye çabalıyordu. Cenk Koray ile kutu yarismasi, Erkan Yolaç ile “evet-hayir yarışması”, Halit Kıvanç’ın müthiş sunumları, Sezen Cumhur Önal’ın “çikolata renkli sanatçılari” sunduğu hafif batı muziği programi, ve iple çekilen bir cok eglendirme amaçlı talk showlar ve eglence programlari.. Televizyon izlemek başlı başına keyif, pozitiflik ve mutluluktu. Diziler bile genelde komedi içerikliydi. “Kaygısızlar”, “Kuruntu Ailesi”, “Bizimkiler”, “Perihan Abla”, “Süper Baba”, Çiçek Taksi”, “Bir Demet Tiyatro” gibi yapımlar, hepimizin yüzünü güldüren, iyilerin kazandığı, umut veren dizilerdi. Bu saydığım ve aklımdan kaçan daha nice kişiler ve programlarda emeği gecen herkese binlerce teşekkür sunuyorum.

Peki ya bugün?

Bugün depresyon, mutsuzluk, umutsuzluk ve karanlık yaymaya çalışan kanallarla karşı karşıyayız. Cinayet, aldatma, dram, acı dolu diziler ve sürekli olumsuz haberlerle karartılan bir ekran… Hem de bu dizilerin, kanal daha fazla icerik üretmekle uğraşmaması adına, akşam 20.00’den gece 00.00 sürecek sekilde tasarlanmaları. “Oh ne rahat” haberler ve bir dizi koy, gunu kapat. Beş saatte sadece iki program. Dizi ve haber öncesi her kanalda fixlenmis, sanki “tüm kanallar tek bir merkezden emir alıyormuşcasına “ aynı saatlerde, aynı tip programlar ; gelenek göreneklerimize tamamen ters, insanlarin birbirinin hazırladığı yemege hakaret ettigi program konseptleri, gelin kaynana çekişmeleri ve kim kimi aldatmis, kaçırmış , dolandırmış programlari… Halkın umutlarını beslemeyi, mutlu etmeyi amaçlamayı bırakın, sanki özellikle köreltmek icin çabalayan , mutsuzluk pompalayan içerikler…

Neden?

Senelerin programı Beyaz Show’a ne oldu mesela? 1996 senesinde başlayan, halkı ekrana kilitleyen, güldüren , yirmi seneyi aşkın program neden kaldırıldı örnegin? Ratingler zirvedeyken, yayındaki bir aksaklık yüzünden komple yayından kalkması, mutsuzlaştırma stratejilerinin adımlarindan biriydi sanki. Müthis televizyoncu Beyazıt Öztürk yorulduğundan kendini kenara çektiğine inanmam zor.

Mutluluklarımıza düşman bu akımın karşısında, Gülse Birsel’in “Avrupa Yakası”, “Yalan Dünya” ve “Jet Sosyete” gibi yapımları; BKM’nin “Güldür Güldür” ve “Çok Güzel Hareketler” gibi programlar bizlere gülümseme fırsatı sundu. Bu eserleriyle bizi mutlu eden herkese minnettarız.

Her zaman derim: Akıllı insan herkesin mutluluğunu ister. Çünkü bir kişinin mutsuzluğunun, bir mahalleyi yangın yerine çevirebileceğini bilir. Kötülük, mutsuz insanlardan gelir. O yüzden birbirimizin mutluluğuna katkıda bulunmamız, bizleri de mutluluğa götürür. Bizleri mutsuz etmeye çalışanlara inat, mutluluklarımıza katkıda bulunalım ve birbirimizin mutluluklarıyla mutlu olalim. Çünkü mutlu ederken farkına varmadan biz de mutlu oluruz.

Canım ülkem, canım milletim; mutluluğun en yücesini hak ediyorsun. Sana aksini inandırmalarına asla izin verme.

Ve unutma , hic bir eylem karsiliksiz kalmaz!

Ne demişler: “Bir alışveriş, bir fiş!”

1 Comment

  • Elinize sağlık, harika ve bugünkü ülkeminizin ruh halini durumunu çok güzel anlatan bir yazı. Ne güzel ki bu durumdan haberdar insanlar var ve bu durumu değiştirme gayreti içindeler…. Tek temennim böyle düşünen insanların çoğalması ve bu durumun değişebilmesi…

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir