
YURTDIŞINDA ÇOCUK YETİŞTİRMEK
Son yıllarda bir çok insan farklı sebeplerle yurt dışına taşınmasının , çocuklarını yurt dışında yetiştirmenin yollarını arıyor.
Bizimki bir arayışla veya istekle değil iş yerinin bizi yollaması ile oldu.
Önce güzel yanları 🙂
-Çevrenden uzaklaşınca ve çekirdek aile olarak bir yere taşınınca ailecek daha çok kenetleniyorsun. Aile olmak adına güzel. Bizim içinde böyle oldu bence.
-Biz iş nedeni ile 3 ,4 yılda bir yer değiştiriyoruz. Bu da farklı kültürleri tanımlarına olanak sağlıyor.
-Çok farklı ülkelerden arkadaşları oluyor.
İnsanların genel olarak ilk yorumu ne güzel çocuklar uyum sağlamayı öğreniyor , dünya vatandaşı oluyorlar.
Bu yorum beni düşündürüyor. Ben insanların söylerken kastettikleri anlamda dünya vatandaşı olmalarını istiyor muyum acaba? Tabii ki farklı kültürleri anlamak tanımak ,dünyada geniş bir perspektiften bakmak güzel ama aynı zamanda çok önemli bir yoksunluğa sebebiyet veriyor mu ?
– En büyük sorunlardan biri bence ne oralı, ne buralı olabilmek. Bir yere ait hissedememek.
Bir yere ait olmak . Aslında hepimizin istediği bir yere ait olmak değil mi? Bize iyi gelen ve gücümüzün en büyük kaynağı aidiyet duygusu. Bir aileye, bir topluma, bir ülkeye ait olmak. Değerleri paylaşmak. Çocukları bu duygu ile yetiştirmek için elimden geleni yapıyorum veya yaptığımı sanıyorum. Evimizden yurdumuzdan bu kadar uzak kolay değil. Tatillerde uzun süre Türkiye’de geçiriyoruz. Ailemizin geri kalanı ile bağlarımızı sıkı tutmaya çalışıyoruz. Türkiye’den olan arkadaşları ile görüşmelerini sağlayacak her fırsatı değerlendiriyoruz. Milli değerlerimizi anlatıyoruz. Evde kesin kuralımız Türkçe. Evde kesinlikle kimse İngilizce konuşmuyor.
Yurt dışı serüvenimizde en çok karşılaştığım ailesinin anadilini konuşamayan çocuklar . Üzücü ama galiba en çok Türk’ lerde var bu. Çocuklar tüm gün yabancı dile maruz kalırken ana dili korumak kolay olmuyor sanırım bir çok zaman. Dili koruyamadığın yerde kültürü , değerleri korumak da zor.
– Başka bir problem güvenlik. Her gittiğimiz ülkede çok farklı şeyler görüyoruz. İstanbul’da olsak nispeten güvenli kontrollü bir balonda yaşamak yerine dünyanın başka yerlerinde hiç tanımadığımız insanların içinde. Tabi ki çocuk her yerde çocuk . Ama farklı ailelerin farklı kültürleri var. Her zaman da bize uymuyor.
– Sürekli ayrılıklar yaşamanın zorluğu . İstanbul’da gittiğimiz bir pedagog bana “ dört taşınma bir cenazedir” sözünü örnek vermişti. Eski göç kültürünün zorluklarından ölen insanların durumunu tasvir eden bu cümle bizim durumumuz için bence çok ağır . Söylendiğinde de çok abartılı gelmişti ama çocuk olarak bizim taşınma süreçlerimize eşlik etmek de kolay değil. Benim ve eşimin Türkiye’de kemikleşmiş dostlarımız var. Bu yolculukta tanıma fırsatı bulduğumuz insanlar da zenginliğimiz diye düşünüyorum. Ama çocuklar için aynı değil. Dostlar ediniyorlar, insanlara bağlanıyorlar ve ayrılıyor . Bizim gibi bir hayatları olan bir arkadaşımın kızı 18 yaşında psikoloji olarak zor bir dönem geçiriyor. Gittikleri psikolog farklı ülkelerde yaşam sürecinin kızın üzerinde bağlanma ve ayrılma korkusu yarattığını bu yüzden de içine kapandığını söylemiş.
– Kültürlerin çatışması. Gittiğimiz ülkelerde uluslar arası okulları seçtiğimiz için dünyanın çok farklı kültürlerinden çocuklar oluyor. Çoğunlukta bizim gibi bulunduğumuz ülkenin yabancısı olduğu için adaptasyon daha kolay oluyor. Yine de sorunlar olmuyor mu ? Tabii ki oluyor. Oğlum geçen hafta eve gelip. “anne ben okula Müslüman olduğumu söylemeye utanıyorum” benden başka Müslüman yok okulda” diye söylendi .
Özetle bu seçtiğimiz yolla çocuklarımızın ufkunu açıp önlerinde farklı kapılar mı açıyoruz, hayat boyu kapanmayacak yaralara mı sebebiyet veriyoruz bilmiyorum. Zaman gösterecek.