
KADIN KİMLİĞİ VE ORTAK PAYDADA BULUŞMA: İSLAMİ, LAİK, KÜRT VE TÜRK KADIN PERSPEKTİFLERİ ÜZERİNE
Kadın kimliği, bir toplumun kültürel, sosyal ve politik yapısının temel taşlarından biridir. Kadın olarak dünyaya gelmek, bir şans gibi görünse de, toplumsal roller ve beklentiler bu şansı karmaşık ve zorlayıcı bir hale getirebilir. Kadınlar eş, anne, iş kadını ya da çiftçi olmanın yanı sıra, sosyal yaşamda da varlık göstermeye çalışırken sıklıkla kendilerini ağır sorumlulukların altında bulurlar. Bu süreçte, diğer kadınlarla kurulan bağlar ve dayanışma, bir destek mekanizması işlevi görebilir. Ancak bireysel düzeyde sağlanan bu dayanışma, toplumsal boyutta ne yazık ki aynı güce ulaşamamaktadır.
Türkiye gibi çok kültürlü bir toplumda kadınların yaşam tarzları, inançları ve etnik kimlikleri üzerinden ayrışması, dayanışmayı daha da zorlaştırmaktadır. İslami kurallara göre yaşamayı benimseyen kadınlarla laik düşünceyi savunan kadınlar ya da Kürt kadınlarla Türk kadınlar arasındaki farklılıklar, toplumsal barışı ve ilerlemeyi olumsuz etkileyebilir. Oysa ki kadına yönelik şiddet, cinsel istismar, istihdam eşitsizliği ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı gibi sorunlar, tüm kadınların ortak mücadele alanıdır. Bu noktada, kadınların bireysel kimliklerini ve farklılıklarını bir kenara bırakarak, ortak sorunlara karşı birleşmesi gereklidir.
Uluslararası sanatçı Azade Köker’in “Bir Kadın Katlinin Provası” sergisinde dile getirdiği şu sözler, kadınlar arasındaki dayanışma eksikliğini açıkça ortaya koymaktadır:
“Dünya ve yaşamın doğumuna kaynaklık eden güçte bir dişil enerji, nasıl oluyor da toplumsal düzende kaybolabiliyor? Onu susturup sınırlandıran ve edilgen kılan nedir?”
Kadınlar arasındaki bu kopukluğun temelinde, farklı kimlikler ve inançlar üzerinden oluşan önyargılar yatmaktadır. Bu önyargılar yalnızca kadınlar arası dayanışmayı engellemekle kalmayıp, toplumsal ilerlemeye de ket vurmaktadır. Oysa farklılıklarımızı bir zenginlik kaynağı olarak görüp ortak sorunlar etrafında birleşmek, hem kadın haklarını hem de toplumsal refahı artıracaktır.
Çözüm Yolları ve Diyalog Önerileri
- Empati ve Anlayış Geliştirmek:
Kadınlar, farklı yaşam tarzlarını ve kimliklerini anlamak için empati kurmalı, önyargıları bir kenara bırakarak iletişim kanallarını açık tutmalıdır. Deneyim ve hikaye paylaşımı, birbirini anlama yolunda en etkili araçtır. - Eğitim ve Farkındalık:
Kadın odaklı sivil toplum kuruluşları, eğitim programları ve seminerler düzenleyerek, kadınları hem kendi hakları hem de toplumsal sorunlar hakkında bilinçlendirebilir. Bilinçli bir toplumda, kadınlar ayrımcılığa karşı daha güçlü bir mücadele verebilir. - Ortak Hedeflere Yönelmek:
Kadın hakları, toplumsal eşitlik ve adalet gibi temel hedefler, farklı kimliklerden kadınları bir araya getirebilecek güçlü bağlardır. Ortak sorunlara karşı birleşmek, farklılıkların önemsizleşmesini sağlar. - Medyada Doğru ve Kapsayıcı Temsil:
Kadınların medyada doğru, eşitlikçi ve kapsayıcı bir şekilde temsil edilmesi, toplumsal algının değişmesine önemli bir katkı sağlayabilir. Kadınların görünür olması, dayanışma ruhunu artırır.
Sonuç
Kadınlar arasındaki farklılıklar, bir çatışma unsuru değil, zenginlik kaynağıdır. İslami, laik, Kürt ya da Türk kadınlar, bireysel kimliklerini bir kenara bırakarak, ortak sorunlara karşı birleştiğinde yalnızca kendi haklarını değil, toplumun genel refahını da geliştirebilir. Kadınlar, dayanışma ve birliktelik modeli oluşturarak topluma örnek olabilir ve toplumsal barışın inşasında kilit bir rol oynayabilir.
Bu yüzyılda bile kadınların seslerinin yeterince güçlü çıkamamasının temel nedeni, kadınlar arasında yeterli birlikteliğin sağlanamamış olmasıdır. Farklılıklarımızı bir kenara bırakıp, kadına yönelik şiddet, ensest, cinsel taciz ve her türlü istismar gibi evrensel sorunlara karşı güçlü bir ses çıkarmalıyız. Bu mücadelede yalnızca kadınlar değil, vicdan sahibi erkekler de bu sesin bir parçası olmalıdır.
Unutmayalım ki ruh sağlığı yerinde olan kadınlar, ruh ve beden sağlığı yerinde çocuklar yetiştirir. Bu çocuklar, toplumun geleceğini şekillendirecek bireylerdir. Eğer yükselen Türkiye’de kadın sorunlarını ciddiyetle ele almazsak, çağdaş bir toplum idealinden uzaklaşıp, karanlık bir zihniyete teslim olabiliriz.
Kadınların gücü, dayanışmadan gelir. Bu gücü topluma yansıtmak ise, geleceği şekillendirmenin en önemli adımıdır.