
KALABALIK YALNIZLIK
TDK bu sene de yaklaşık 1 milyon vatandaşımızın oyu ile yılın kelimesini seçti. Kalabalık yalnızlık. Oldukça anlamlı, düşündürücü ve günümüz dünyasını daha fazla söze gerek duymadan betimler nitelikte olduğunu düşünüyorum. Cuk oturmuş dediklerinden. Açıkçası bu oylamaya 1 milyon civarı insanın katıldığını bilmiyordum; zira notumu çoktan aldım ve 2025 yapılacaklar listeme bir sonraki “yılın kelimesi” oylamasına katılmayı ekledim.
Diğer yandan, rakiplere bakınca rekabetin üst düzey olduğu aşikar. Son zamanlarda dillere pelesenk olmuş, birçoğumuz ne olduğunu tam bilemese de illa cümlenin bir yerine zorlama yerleştirip kullanmaya çalıştığı “yapay zeka” (gerçi bir üst seviyeye çıktık artık AI (eyay) demeyeni dövüyorlar), yozlaşma (benim favorilerimde), algoritma (bence en zayıf halka), yabancılaşma (ne tür bir yabancılaşma tam anlayamadım çünkü ben bunu demografik yapımızın yabancılaşmasına kadar çekiştirebilirim), ve son olarak kıyısından köşesinden geçmediğimiz ve atlarına binip giden güzel insanların yanında götürdüğüne inandığım merhamet.
Sen olsan hangisine oy kullanırdın derseniz, ben merhamet ile kalabalık yalnızlık arasında kalırdım diye düşünüyorum; ancak konu yılın kelimesi olunca merhameti seçmek fazlaca sarkastik kalırdı ki benim hiç tarzım değil.
Kalabalık yalnızlık kelimesinin insanı düşünmeye sevk ettiği apaçık ortada; zira anlamları birbiri ile pek kullanılmayan iki kelimenin yanyana gelip bir oksimoron oluşturmuş olması derin bir anlam içeriyor. Modern yaşantımızda özellikle sosyal medyadaki binlerce insanla güya interaktif şekilde iletişimde olduğu iddia eden milyonlarca yalnız kişi var. Ben değil tabi ki araştırmalar söylüyor. Sanırım bunun ana sebeplerinden birisi duyguların göz açıp kapayıncaya kadar tüketilmesi. Emek vererek, bolca dinleyerek, çokca anlamaya çalışarak, yardım eli uzatarak, hem iyi gününde hem kötü gününde yanında olarak, zaman ayırarak, olduğu gibi kabul ederek, yapıcı eleştiriler ile birbirini daha yukarı çekmeye çalışarak, herhangi bir çıkar ilişkisi olmadan kurulan gerçek dostluklar inşa etmeye ne zamanımız var, ne de mecalimiz. Çünkü, yalnızlık yüzünden depresyonlardan depresyon beğendiğimiz kalabalığımız sanırım daha cazip.
Birçok konuda hiper gerçeklik kavramı ile yüz yüzeyiz ve gerçek bağlar bize ağır mı geliyor acaba? Zaten kitle psikolojisi kavramı, içimizdeki “black sheep of the community” tiplerin gittikçe azalarak bireylerin kendi düşüncelerinden uzaklaşarak yalnızlaşabileceği kavramına atıfta bulunuyor.
Peki biz bu kalabalıkla gerçekten bağ kurmak istesek acaba onlar buna açık mı? Yani suç sadece bizde olmayabilir.
Canım hayat arkadaşım sayesinden uzun senelerdir sosyal medya kullanmayan bir boomer olarak kalabalıklardan pek hoşlanmıyorum ve çok şükür ki hiç yalnız değilim. Hepinize, ruhunuzu hazlarla değil gerçek ve sürdürebilir mutluklarla doldurduğunuz ve hiç yalnızlık çekmediğiniz bir yıl dilerim.