15°C İstanbul
April 19, 2025
SANKİ KUM YANDI BAL OLDU, BAL PİŞTİ CAM OLDU “BEYKOZ CAM VE BİLLUR MÜZESİNDEN BİR SEÇKİ İLE…”
Sanat

SANKİ KUM YANDI BAL OLDU, BAL PİŞTİ CAM OLDU “BEYKOZ CAM VE BİLLUR MÜZESİNDEN BİR SEÇKİ İLE…”

Şub 7, 2025

21 Ocak hepimiz için çok acı bir sabah oldu. Milletçe yastayız. Alevleri ve yanan canları düşünerek kaleme aldığım bu yazıda içim buruk. Nuru yanarak göğe yükselen büyük ve küçüklerimiz ise sonsuza dek ışımaya devam edecek. Şangırdayan yitip giden hayatlar, bana cam ve billur çağrışımı yapıyor… gelin bu kez de sessiz sedasız kendimizle baş başa kalmak istediğimiz bir günde Beykoz cam ve billur müzesini keşfedelim. Hayatın acıklı kırılganlığına, kırılacak eşyalar arasında gezinerek değinelim.

Yunanlı tarihçi Pliny, Mezopotamya’da kervancıların yaktığı ocakta, kazara karışan soda ve kumun eriyip cama dönüşmesiyle camcılığın başladığını yazmış.

Hatırlarsanız İzlanda’daki Eyjafjallajökull yanardağı patladığında bir çok uçuş iptal edilmiş havacılık sektörü feci bir krizden geçmişti. Yanardağdan püsküren küller çok yüksek irtifalara çıktığından, ısısı 2.300ºC’ye kadar çıkan uçak motorlarının içine girip, ağdalaşıp, motor soğumaya başlayınca da yanan küllerin cama dönüşüyor olması uçuşların iptaline yol açmıştı.

Ateş aslına bakarsanız en değerli yardımcılarımızdan oldu çağlar boyu.
Ancak hep dikkat ve özenle ocaklarımızı, sobalarımızı ısıttık. Bazen de afetlerden dikkat ve özen de yetmez oldu…

Latince “cam” anlamına gelen vitrum kelimesinden ve “cam levha” anlamına gelen Eski Fransızca “vitre”kelimesi Türkçeye de geçen “vitrin” kelimesini çağrıştırıyor. “Vitrine” kelimesinin yanı sıra “Vitreous”, “cama benzeyen” veya camla ilgili, camdan türemiş kelimeleri de aklımızın bir köşesinde bulunsun.

Cam ışığı çoğalttığı ve yansıttığı için daima kalbur üstü sınıfın erişebildiği bir malzeme oldu, öyle ki soylu ve tüccar sınıf varlıklı olarak mimlenmemek için cam kullanımına çeşitli kısıtlamalar getirebiliyordu.

1851 yılında yapılan uluslararası ilk büyük dünya sergisine özel olarak İngilizler, Crystal Palace’ı inşa ettiler, sonra da haddinden fazla zengin görünmemek için yaktırdılar. Bu güzel yapı cılız ışıklı Büyük Britanya’yı bundan böyle yalnızca gravürlerde temsil edebilecekti. Tam da bu nedenledir ki İngiltere’de evlerin pencere sayısı hep tek tük oldu, bunun ise başat nedeni vergi memurlarının meskenlerdeki cam sayısına göre vergi toplamasıydı. Anlayacağınız Akdeniz’in ateşi kuzeye kadar tırmanamamıştı.

Şimdi ise günümüze ve İstanbul’a dönelim. Beykoz muhteşem bir müzeye ev sahipliği yapıyor. Beykoz Cam ve Billur Müzesi, adını Osmanlı döneminde bu semtte kurulan ve devrinin en önemli cam fabrikası olan Beykoz Cam ve Billurât Fabrika-i Hümâyûnu’ndan almış. Müzenin tarihî binası, Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın kapı kethüdası olan ve Sultan Abdülaziz tarafından vezirliğe kadar yükseltilen Abraham Paşa tarafından inşa ettirilmiş. Abraham Paşa, 19. yüzyılda Beykoz’da bulunan arazisine köşkler, kuşhaneler, havuzlar, tiyatro binası ve ahır yaptırmış. Sözü edilen yapılardan günümüze kalan ahır binası, Millî Saraylar tarafından restore edilerek müzeye dönüştürülmüş. 19. yüzyılın mimari özelliklerini taşıyan U planlı bu taş bina, görkemli yapısıyla özgün müze mekânları sunuyor.

Aşağıya ise keyifli bir okuma için iki güzel link bırakıyorum.

  1. LİNK
  2. LİNK

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir