
İLKBAHAR MUCİZESİ
Baharın ne kadar farkındasınız acaba?
Ya da ben sizler kadar farkında mıyım acaba?
Her bir bitkiden fışkırırcasına çıkan yeni sürgünler, yapraklar, rengarenk çiçekler beni inanılmaz heyecanlandırıyor.
Nerede ve nasıl başladı bilmiyorum ama küçüklüğümden beri bitkilere çok meraklıyım. Gözlem yapmaya, uzun süreler eşsiz güzelliklerine, renklerine, çizgilerine bakmaya bayılıyorum. Yakından incelediğinizde etrafınızda size görsel olarak güzel gelen her şeyin çok daha üzerinde bir estetiğe sahip olduklarının ayırdına varmak bence büyük ayrıcalık.
Baba tarafımdan çiftliği olan bir dede (her ne kadar kendisi ile tanışma şerefine nail olamasam da genetik denen müthiş şeyden hepimizin haberi var diye varsayıyorum) ve anne tarafımdan ziraatçi bir dedeye sahip olmam (ruhu şaad olsun) bu ilginin sebebi olabilir. Sebebi her ne ise ona sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
Bu kadar farklı türün olması, her birinin birbirinden özel ve güzel olması; çok farklı iklim şartlarına uyum sağlayabilmeleri; kök, yaprak, çiçek cinslerinin bambaşka olması gibi birçok farklı özelliği düşününce insan sarhoş oluyor. Her ilkbaharda doğa anaya olan eşsiz hayranlığım daha da artıyor.
Tabi bu kadar severken bir yandan da bu güzellikleri yakınında isteme, onlarla zaman geçirmek ve ilgilenmek da ayrı bir keyif ve büyük bir sorumluluk.
Evinde bitki bakanlar çok iyi bilir. Ne kadar düzenli, disiplinli olursanız; sevdikleri ortamları yaratırsanız ve sürekli olarak ilgilenirseniz o kadar sağlıklı yetişiyorlar.
Arada yol kazaları da olmuyor değil. İçim bir sızlıyor ki anlatama. Geçenlerde ilk kez tecrübe ettiğim bir olayı sizlerle paylaşmak isterim.
Orkidelerin yeri bende ayrı. Yedi tane birbirinden güzel çocuğum var. Yaklaşık beş senedir birlikteyiz. Bu sezonun başında koyu mor çiçekleri olan yeni bir sürgün verdi. Üzerinde de 4-5 tane minicik tomurcuk.
Allahım ne heyecan.
Sulama esnasında bir yandan da yukarı doğru güzelce büyüsün, eğri durmasın diye çubuk yardımı ile sabitlemeye çalışırken daha yeterli esnekliğe sahip olduğunu anlayamadığım için çıt diye kırdım.
Öylece elimde kala kaldım, tüm tomurcuklar elimde. Hay salak ne yaptın dediğinizi duyar gibiyim. Ben de aynısını dedim ve gözlerim doldu.
Düşünceler üst üste sıralandı. Acaba küser mi? Bir daha sürgün verir mi? Şimdi ne yapmam gerek vs diye düşünürken bir yandan da onlarca kez özür diledim.
Tabi her gün bakıyorum. Yedik bir nane. Hem mahçubum hem de kendime kızgınım.
Birkaç gün içinde kendini iyileştirmeye başladı. Mucize gibi. Ardından bir de ne göreyim? Kırılan yerden sürgüne devam.
Bu ne kuvvet, nasıl bir kudret!
Şimdi o sürgünde sekiz tane birbirinden güzel çiçek var. Yaralı olan yeri her seferinde gözüme çarpıyor. Vay be diyorum nasıl da iyileşti, güçlendi. Yaraya sebep olduğum için de özür dilemeye devam ediyorum . Gözüm gibi bakıyorum.
Toprak değişimlerini yaptım, besinlerini verdim ve tabi ki düzenli sulamaya devam.
Her gün baktıkça içim açılıyor.
Tüm bu süreç esnasında, insanın da zaman zaman böyle yol kazaları yaşadığı ve tam sürgün vermişken kırıldığı; fakat sonrasında akıl, mantık, sevgi ve pozitif duygular sayesinde nasıl tekrar yeşerdiğini, kuvvetlediğini, tecrübelendiğini ve çiçek açtığını düşündüm.
Tabi bunlar olurken hasar görmüş olan yerin hiçbir şey olmamışçasına iyileşmediğinin de farkına varıp, o yaralarla barışık olmak gerektiğini de unutmamak gerekiyor.
Hepinize mis gibi kokan, yaralarınızın hızlıca iyileştiği, çok daha güçlenmiş, çiçeklenmiş yemyeşil bir bahar diliyorum.