VARLIĞIN MUHTEŞEMLİĞİ
Hayata geldiğimiz ilk günü, anı hatirlayabilseydik, nasil olurdu? Annemizin karnindaki o konforlu alanda, resmen yediğimiz önümüzde, yemediğimiz ardımızda, keyfimiz pek yerindeyken, oradan cıkartılışımız, bize ne hissettirmistir acaba? Loş bir ortamdan florasanımsı ortama, sessiz sakinlikten bir çok kişinin sesinin olduğu hatta coğu zaman aynı
İLK GÖRÜŞTE AŞKA İNANIR MISINIZ?
Hani bazı insanlarla ilk karsilastiginizda, sanki ilk gibi gelmez. Çok tanıdıktır . Daha evvelden tanışmışsınız gibi hissedersiniz. Onu ilk gördügümde bire bir aynı hissi hissettim. Bence o da öyle hissetti. Kesin! Eminim! Çok belliydi. Hemen o gün tanıştık, kaynaştık, yakınlaştık. İlk defa bu
REKLAMIN İYİSİ, KÖTÜSÜ OLUR MU?
Bu hafta neredeyse her yüz metrede bir, arsızca yerleştirilmiş bir reklam kampanyasına maruz kaldım. Sanki “her billboardu istiyorum!” demişler gibi, İstanbul’un dört bir yanını istila eden bu agresif, açgözlü ve baskın tavır, birçok İstanbullu gibi beni de rahatsız etti. Kampanyanın temelinde, belli ki
ULUSAL KANALLARIN BU MİLLETE NE GAREZİ VAR?
Tüm 1980 doğanlar gibi, hem seksenlerde hem de doksanlarda çocuk olma şansına sahip olanlardanım. Eğer travmatik durumlar yaşanmadıysa, düz ve normal bir çocukluk geçiren herkes, seksenler ve doksanların şahane yıllar olduğunda hemfikir olacaktır. Seksenler, Türkiye için bir geçiş dönemiydi. Haliyle, birden dış dünyaya
AN-SIZIN
Gecen gün konuk olduğu bir TV programında, Meltem Cumbul, “fütursuz oyunculuk” kavramından bahsediyordu. Ve kavramı şöyle açıklıyordu: “Var olan alanda, karakterin, eser içindeki zorunlulukları, (davranış biçimleri, diğer karakterle ilişkileri) bir araya getirebilmek.. Bir nevi sürprizli oyunculuk. Örneğin; bir oyuncu, çekim sırasında, repliğini unutur