15°C İstanbul
April 16, 2025
GEÇMİŞTEN BUGÜNE 1
Yaşam

GEÇMİŞTEN BUGÜNE 1

Kas 25, 2024

Levent, 1940’ların sonunda Emlak ve Kredi Bankası’nın yaklaşık 2.000 adet, irili ufaklı, hepsi bahçeli evlerden oluşan, zamanının son derece modern bir projesiydi. Ancak yerleşim yeri itibarıyla oldukça eleştiriliyordu. O dönemde şehir Şişli’de sona eriyordu ve bu projeden ev alanlar, “Bu insanların hiç aklı yok” diye nitelendiriliyordu. Aslında parmakla gösterilecek bir mahalle doğmuştu. Yolları, kaldırımları yapılmış, ağaçları dikilmiş, tertemiz ve ferah bir rüya mahalleydi. Biz de henüz “zerre” iken bu mahallede yaşamaya başladık.
Büyüdük, ilkokula başladık. Küçücük bir evde, bahçesindeki barakada öğretmenlerimizle öğrenim görmeye başladık. Arkadaşlıklar kurduk. Derken ilkokul bitti. Hepimize bisikletler alındı ve iki tekerlekle birlikte özgürlüğümüz başladı. Pedal çevirerek çevremizi keşfetmeye başladık, bu çok keyifliydi. Yazları, babalar işe gittikten sonra evden çıkardık. Öğle yemeği için eve gelir, sonra yine bisikletlerimizle sokakları keşfetmeye devam ederdik. Yaz akşamları, saklambaç oynamak için annelerimize söyler, onlar da babalarımızdan izin alırdı.

Bizim çocukluğumuzda televizyon yayını yoktu. Yaz akşamlarının diğer bir eğlencesi ise yazlık sinemalardı. Öte yandan cep telefonu, bilgisayar, internet de yoktu. Bazı evlerde sabit telefon bile bulunmazdı. Ancak biz, varlığından haberdar olmadığımız bu şeylerin eksikliğini hiç hissetmiyorduk; mutluyduk.
Bizim ortaöğretim sürecimizde hayatımızda öne çıkan unsur disiplindi. O yaşlarda hayatın akışı kurallara bağlıydı. Örneğin, akşam sofraya otururken “Ben yemek yemeyeceğim” ya da “Pizza söyledim, onu yiyeceğim” deme şansımız sıfırdı! Aynı şekilde, “Şu ayakkabıyı beğendim, alalım” diyemezdiniz. Bir sebep olmalıydı; örneğin, bir ayakkabının alınması için karnenin iyi olması ya da sınıfı geçmek gibi bir gerekçe gerekiyordu. Okul hayatı da tam anlamıyla bir kurallar manzumesiydi.

Okula, kızlar ve erkekler için belirlenmiş üniformalarla gidilirdi. Erkekler gri pantolon, lacivert ceket, beyaz gömlek ve kravat; kızlar ise gri etek, lacivert hırka ve uzun çorap giyerlerdi. Cep telefonu gibi iletişim araçları olmadığından çocuklar bugünkü gibi kontrol altında değillerdi. Evden veya okuldan çıktığınızda sizi kimse bulamazdı. Ne metro vardı, ne Marmaray, ne de Boğaz Köprüsü. Ancak İstanbul’un nüfusu yaklaşık bir milyon olduğu için, tüm bu imkansızlıklara rağmen her şey fonksiyonel ve tıkırında işliyordu.
Kışın ortaokula giderken arkadaşlarla buluşur, otobüse binerdik. Osmanbey’de iner, Rumeli Caddesi’nden yürüyerek okulumuza varırdık. Akşamları ise aynı yolu tersine yürüyerek Osmanbey’den otobüse biner eve dönerdik. Rumeli Caddesi’nde bir turşucu vardı; orada turşu suyu içmek ve boza içmek bizim için büyük bir eğlenceydi.
Ortaokul ve lisede başarılı öğrencilerdik. Bu nedenle anne ve babalarımızdan “Ders çalış” baskısı görmedik. Hiç sınıfta kalmadan ortaokul ve liseyi tamamladık.

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir