
YERELLEŞTİRMENİN GÖLGESİNDE GÜNÜMÜZ ÇELİK KONJONKTÜRÜNE GENEL BİR BAKIŞ
Çelik, 4000 yıl öncesine dayanan tarihi ile bin yıllardan beri en önemli ticari ve politik emtialardan biri olmaya devam ediyor. Öyle ki, günümüz liderleri çeliği olmayan ülkelerin bağımsız olarak ayakta kalamayacağı ve endüstriyel gelişimlerine devam edemeyeceği yönünde açıklamalar yapıyor. Peki neden? Düşünün ki otomotivden, inşaata, köprü, baraj, altyapı projelerinden çiviye civataya, beyaz eşyadan tencereye bıçağa, uçaktan saç tokasına kadar müthiş geniş bir yelpazede son ürün çeşitliliği ile insanlığın hayatını kolaylaştırmak için hizmet veriyor. Hal böyle olunca da çelik üzerinden dönen ticari savaşlar tüm ülkeleri derinden etkiliyor.
Günümüz koşullarında dünyada tüketilen çeliğin neredeyse yarısı Çin’de üretiliyor. Rakamlarla bunu kanıtlamak istersek, 2023 yılında dünya genelinde 1,8milyar ton ham çelik üretilmişken, bunun 1milyar tonu Çin’de üretilmiş. Çin’i sırasıyla Hindistan (140milyon ton), Japonya (87 miyon ton), ABD (80 milyon ton), Rusya (75,8milyon) takip ediyor. Türkiye ise 33,7 milyon ton ile 8.sırada yer alıyor.
Çok aşikar ki, Çin birinciliği kimseye kaptırmayacak; ancak gerek düşen iç piyasa talebi, gerekse artan maliyetler ve fütursuz üretimin sonucu negatif etkilenen çevre koşulları, Çin’i üretim kapasitesini azaltmaya zorlayacak. Bu durum, diğer üretici ülkelerin özellikle kendini antidamping ya da kota ile koruyamayan açık pazar ülkelerin bir nebze nefes almasına yarayacaktır.
Son birkaç aydır Çin’in özellikle inşaat sektöründeki talebi canlandırmak ve sene sonu %5 büyüme hedefine ulaşmak için açıkladığı bildirilerin sonucusuna göre Çin’in 2025 yılında iç talebi genişletmek için “orta derecede gevşek” parasal süreçlerle “daha aktif” bir politika ve planli bir ekonomi programa geçecek. Konuya 2000 yılında 959$ olan ve 2022 yılında 12.000 $’ı aşan seviyelere gelen kişi başı GSMH’sını göz önünde bulundurursak, artık çok daha katma değerli son ürün üretimine odaklanan Çin için, çelik gibi ticari ürünlerin başında gelen bir ürün için üretim kesintisine gitmesini beklemek hiç de şaşırtıcı olmaz. Üretim kapasite kısıntısını destekleyen bir diğer husus ise Trump 2.0 sürecinin başlangıcı ile birlikte hızlıca başlaması beklenen ek antidamping vergileri. Böylece Amerika kapıları bir süre daha Çin çeliğine kapalı kalacak gibi duruyor.
Avrupa tarafında ise işler pek iyi gitmiyor; zira birçok yassı çelik üreticisi ya iflasın eşiğinde ya işçi çıkarımları ile küçülmeye gidiyor ya da üretim tesislerini satabileceği yeni yatırımcı arayışında. Rusya-Ukrayna savaşı sonrası sekteye uğrayan ucuz gaz tedariği ve Almanya’nın başını çektiği otomotiv sektörünün Çin’li elektrikli araç üreticilerine karşı hem teknoloji hem de maliyet olarak yetişememesinin sonucu olarak talepte müthiş bir daralma mevcut. Tüm bunların yanısıra çeliği karbonsuzlaştırma hedefi ile yola çıkan Avrupa, 2023 yılından bu yana içinde Tata Steel, Liberty ve Arcelor Mittal gibi devler başta olmak üzere birçok üreticiye toplamda 14,6 milyar Eur sübvansiyon vermesine rağmen hedeflenen dönüşüm yüzdelerinin çok gerisinde. Güncel üretim tesislerinin 1ton çelik üretmek için yaklaşık 2,5ton karbondioksit salınımı yaptığı ve 2026 yılında yürürlüğe girmesi beklenen CBAM (Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması) regülasyonu ile birlikte üretim esnasında salınan her metreküp karbondioksit için ekstra vergi uygulanacağını düşünürsek, ellerini hızlı tutmaları gerektiği aşikar.
Türkiye’de ise uzun ürün, özellikle inşaat çeliği ve inşaatta kullanılan her türlü çelik ürünün tüketimi yaşanan elim depremin yaralarını sarmaya çalışmak ve diğer şehirlerimizi bir nebze hazırlamak adına (her ne kadar iş çoktan ticari kaygıların oyuncağı olmuş olsa da) devam eden inşaat faaliyetleri sebebi ile görece hareketli; ancak iş ihracata gelince işler değişiyor. 80’lı yılların başından itibaren ticaretin yükselen trendi olan küreselleşme, yerini korumacı önlemler ile tekrar yerelleşmeye bırakıyor. Bu da kota, antidamping ya da farklı koruyucu önlemler ile karşımıza çıkıyor. Yassı çelik özelinde baktığımızda senelerce ana ihracat pazarımız olan Avrupa tarafından Türk çeliğine uygulanan koruyucu önlemler bizi alternatif pazar aramaya yönlendirdi; ancak Amerika pazarındaki kota ile, Uzakdoğu pazarındaki aşırı rekabetçi fiyatların arasında sıkışıp kaldık. Bir yandan da yassı çelik ithalatının %78’i antidamping vergisine tabii. Ekim 2024 ile Çin, Rusya, Japonya ve Hindistan yapılan ithalatlara farklı yüzdelerde vergi kondu. Yeni sene, her zaman olduğu gibi birçok bilinmezlik ve bolca beklenti ile kapımızda.